
“Kendini bilen Rabbini bilir”
“Kendini bilmek” neredeyse tüm dini mistik yapıların ahlaki öğretileri arasında yer alan temel ilkelerdendir. Bireysel inanç sisteminin oluşmasında içebakış sürecine işaret eden bu erdem İslamiyet’te “kendini bilen Rabbini bilir” hadisi ile kendine yer bulmuştur. Öyle ki insanın Rabbini bilmesi yani Rabbinin istediği gibi bir kul olma yolunda Rabbini tanıması ancak önce kendini tanıması ile mümkün olacaktır.
İnsanın kendini bilmesi en büyük bilgelik olarak görülmektedir. Yunus Emre’nin ‘İlim, ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir’ mısraları da, Şeyh Galib’in ‘Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen, Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen’ dizeleri de, Hz. Ali’nin ‘Sen, seni küçük bir cisim zannedersin, hâlbuki büyük âlem sende dürülüdür,’ sözleri gibi daha birçok düşünürün benzer söylemleri kişinin kendini tanımasının önemine işaret etmektedir.
Peki insan kendini tanıyarak, kendini bilerek nasıl Rabbini tanır? Kendini bilmek insanın kendisindeki tanrısal özü keşfetmesi ile başlar. İnsan basitçe kendi vücut yaradılışına şöyle bir baktığında bile bu kusursuz sistemin tesadüfen ortaya çıkmasının mümkün olmadığını anlayacak bilince sahiptir. İnsan bedenindeki zahiri ve batıni hallere bakınca kendini yaratanın kudretini görür bilir ki bütün akıllar bir araya gelse en küçük azamızı yaratmaya güçleri yetmez. Yaratan her şeyi bilir ve her şeye gücü yeter. Böylece eşsiz bir yaratıcının varlığını kabul eden insan, kendini bilmenin yanı sıra yaratıcı karşısında da haddini bilmeye, Rabbinin istediği gibi bir insan olarak Rabbini tanımaya adım atar.
Genellikle insanın kendini keşfetmek için başlayan yolculuğu Rabbini bulmakla sonuçlanacaktır. Peki kendini bilen Rabbini bilir sözünde bilinen sadece zahiri yön müdür? Sadece bir Rabbin varlığını anlamak mıdır? Bir yaratıcımız olduğunu kabul etmeye giden yollardan bir tanesi midir? Bu hadis-i şerifde bir çok farklı anlamlar da yüklüdür ki bunun sırrına ermeye nail olan kimse yaratıcının gücü karşısında ne kadar aciz olduğumuzu bilir. Kim nefsini acziyet ve zayıflık ile bilirse, Rabbini, kudret ve kuvvet sahibi olarak tanır.
İşte bu sırra nail olan kişi için ise batıni yönünü keşfederek kendi içerisinde farklı bir yolculuğa çıkacaktır. Felsefe taşının hikayesini duymuşuzdur. Simya ilmine göre “Felsefe Taşı” dokunduğu her nesneyi altına dönüştürüleceğine inanılan taştır. Altın ise bilgeliğin aydınlanmanın sembolüdür. Bu yüzden felsefe taşı aydınlanmış, bilge olmuş “O” na ulaşmış insanı anlatmaktadır. Kendini tanıma yolculuğuna çıkan insan Makro kozmosu kendinde taşıyan Mikro kozmos olduğunu görecektir. Taş da bizizdir. Kendini tanıdıkça değişen dönüşen gelişen zahiri ve batıni yönleriyle kendini ve Rabbini tanıma yolundaki biz.
Filiz Zehra (Gül Hatun)