KÂİNATIN KUSURSUZ DÜZENİNDEN HAREKET EDEREK ALLAH’A ULAŞMAYA ÇALIŞ
Zekât hakkında konuşmak tehlikelidir.
Namaz, Oruç, Hacc, bunların hepisi emirdir…
Yapılmazsa ne olur?
İnsan dinden çıkmaz.
Ötede de sorgu ve suali yoktur.
Bunlar kulun kendini bilerek yaratanı’nı bilmesi için yollardır.
Kâinat’ta ne varsa her şey ALLAH’da hazır ve nazırdır.
Her şey O’ndandır.
Fakat hiçbir şey O değildir.
Bütün görünüşler O’nun kudretlerinin görünüş ve tecellîleridir.
Fakat zekât öyle değildir.
Sorgusu suali hesabı vardır.
Zekât vermeme’de, insanın bildiği fakat şuûrlandıramadığı bir inkâr vardır.
Cenab-ı ALLAH; Er RAHÎM, Er RAHMÂN, Er REZZÂK tecellîlerini her mahlük’un serbest bırakılan nefsi arzularını korumak için ne farz, ne sünnet olmayan sadakayı, her mahlûkta bulunan “Rahîmlik” duygusuna bırakmıştır.
Sadaka da RAHÎM ve RAHMÂN gizlidir.
Sadaka, ALLAH’ın Er REZZÂK olduğunu tastikdir.
Zekât’m mikroskobik nüvesidir.
“Sadaka oruçtan eftaldir” Hadîs.
Resûl-ü Ekrem sadaka kabul etmezdi.
Kimsenin rızkına müdahaleden çekinirdi.
Sadaka zekât’dan büyüktür.
Sadaka, azaba müteveccihdir.
Mal ve paradan değil.
Helâl rızıktan verilir.
Dikkat!..
Sorgu, sual, hesabın sonu yoktur.
‘Ebediyen azabtadır” âyeti bu sorgunun, hesabın ismidir.
Bunu bilin!..
Sorgunun sonu gelmez.
Azab çekilir biter.
Azabın mahiyeti de meçhuldür.
Sadaka emir değildir.
Mecburiyet ve mesuliyet korkusu yoktur.
Sadakanın zenginlik, mal, servet, para ile alâkası yoktur…
Sadaka; sözle, güzel lâflarla, iyi hareketle, yardımla, dua ile herşeyle olur…
Zekât hakkında söylemek izni bende yok…
Söylersem cırçıplak kalırsın.
ECİR :
Âhirete ait mükâfat.
Mükâfatın mahiyetini bilmiyoruz.
Kul ile HÂLİK arasında gizli bir sırdır.
SEVAB :
Mucib-i ecir olan fiil, hareket.
Sevab, kulu ecre namzet yapar.
GÜNAH :
İnsanın kıymetini korumak, kendi kendine hakaret etmemesi için yasak olan her şey, her hâlet, her türlü duygu ve söz.
FARZ :
Yapılması kâfi olan şeyler.
Farzda mecburiyet yoktur.
ALLAH’a, hakikate yanaşmak için bu mecburiyet vardır.
VACÎB :
Yapılması zaruri olanlar.
Hepsinin hülâsası şu unutma:
Kalb kırmak günah, gönül almak sevab…
“Mubah, Helâl, Caiz değildir” gibi kelimelerin mânâları;
“Haramdır, günahdır!” demek değildir.
Bu iş islâmın en ince meselelerindendir…
“Haram, Helâl, Günah, Sevab, Ecir, Mubah”
Bunları bilmek hem de çok iyi bilmek lâzımdır.
Bunlarda küfre kadar, inkâra kadar giden anlaşılması güç ince tehlikeler gizlidir…
ALLAH’a şeksiz şüphesiz inanmanın ve inkârın dönüm noktasıdır.
“Kur’ân a mubah giremez.
Bahane aramak için “Göt atma” dır! bunlar.”
MUBAH : Ne haram ne helâl olan her şey…
Kur’ân’da açık olarak varsa evet…
Söze, lâfa, uydurma güzel lâflara bakma!..
Buradan bakarak anlayamazsan, öteden bakarak buradakilerini görüp bilenlerden öğrenmeye çalış!..
“ALLAH’ım bana her şeyin hakikatini göster, öğret!” diye dua eden Resûlü görmeğe canla başla uğraş!
Kaybın olmaz…
“Nefsini bilen ALLAH’ını bilir”
Ne demektir?
ALLAH nefsi arzuları serbest bırakmıştır.
Akıl vermiştir.
Doğruyu yanlışı tefrik için…
Sevmediği hareketleri de bildirmiştir.
O hareketlerin mümessiline de Şeytan ismi verilmiştir.
Her şeyin HÂLİK ı olduğuna göre niçin böyle murad etmiştir?
“Şirk koşmayın!” buyurmuştur.
Kime?..
Mücazât koymuştur.
Mükâfat koymuştur.
Yasaklar koymuştur.
“Rızıklarınızı ben vereceğim!” demiştir.
Hastalıklar yaratmıştır. Devâlarını bildirmiştir.
Hayat vermiştir. Hisler, Duygular vermiştir.
Hepisi değişmez kanun hâlinde…
Her şey başlar, tekâmül eder, sezip anlayamadığınız bir sona gider.
Buğdayın ekmek oluncaya kadar geçirdiği devirleri, safhaları düşün!
Ekmeği tekrar buğday yapmak mümkün değil, koyduğu kanuna göre…
Nedir bu?
Nedir bu ahenk?
Nedir bu murad bilinmez…
Perdeler.
Tekrar perdeler bitmez tükenmez…
“Ben RABB’ım!
RABB’ınızım!
Yani bunların ustası benim!
Sizin de ustanız benim!” buyuruyor.
“Beni, ancak nefsi bilirseniz bilirsiniz. Ki nefis de serbest bırakılmıştır!”
Peki nedir bu?..
Kimine göre trajedi, kimine göre komedya, kimine göre hakikat.
“Görmediğim ALLAH’a secde etmem, inanmam!” diyor.
Kim, biliyorsunuz…
Akıl hududunun içinde hem de. . .
“Benim bildiklerimi eğer bilseydiniz saçlarınızı yolar perişan olurdunuz.” diyor Resûl-ü Ekrem…
“Bana mağfiret et ALLAH’ım!” diyor aynı zamanda Nebîyallah…
Resûl-ü Ekrem bile:
“Ben sizin ruhunuz için şefaat ederim. Yardım edebilirim ancak!” diyor. Üzüntü ile…
Cesed ki nefsin emrindedir.
Onu siz koruyun…
Mübârek kızı Fatıma’ya bile :
“Aman kızım kendini azabtan korumaya çalış!” diyor…
ALLAH RAHMÂN RAHÎM’dir.
Sanki bu yaratılışın noksanı varmış gibi.
Gizlice Resûl’e vahiy ile insanlara bildirmesi için kurtulma çârelerini fısıldıyor.
Zıttıyetler içinde bilinmeyen bir nizam bir hakikat…
Mükâfat ve mücazât.
Cennet cehennem arası bir var oluş…
Nerede dert varsa devâsı da oradadır.
Güçlük nerede ise çözümü de oradadır.
Buğday bir çok merhalelerden geçerek ekmek hâline gelir.
O ekmeği tekrar buğday yapamazsınız değil mi?
Evet…
Niçin böyledir?
Ve niçin mümkün değildir, amma herşey böyle değil gibi görünür.
Su buhar olur.
Bulut olur.
Tekrar yağmur hâlinde su olur.
Buna evet mi, hayır mi? diyeceksiniz çok dikkat edin.
Burada sizin evet veya hayır demenizde imtihanı kazanmak veya kaybetmek vardır.
Çok dikkatli olun!..
Şirk. Küfür, inkâr. Tastik. Mükâfat veya Mücazât.
Nihâyet Sırat burada gizlidir…
Nefsin ne olduğunu bilmeden nefsinin ne olduğunu bilemezsin…
İnsanlarda nefisle karışmış ortak hatıralar vardır.
Bunlar nedir?
Birbirleri ile paylaşırlar…
Tek taraflı bir şey ifade etmezler.
Hatraları vardır ortak. El ile tutulur. Görülür.
Hafızasında kalan söz, ses hâlinde hatıralar vardır.
Bütün bunlar bazen silinir fakat bazıları güzelliklerini, bazıları da nefretlerini muhafaza ederler…
“Bir dost bulamadım gün akşam oldu”
Damla kul idim
Ummana daldım kayboldum
Yine bir dost bulamadım.
Meğer ummanın dostu ben imişim.
Onun dostu olmasam ölüm olmazdı hiç…
Hakiki kul ölmez.
Ölüm; nefsin ruhu, cesedi, serbest bırakmasıdır.
Bir şey aramaya, görmeye:
ALLAH’ın dışında değilsiniz ki onu güresiniz.
Siz kendi kendinizi dışarı attınız.
Aklınızla…
Sonra o akılla ne arıyorsun?..
Sadaka emir değildir.
Mecburiyet ve mesuliyet korkusu yoktur.
Sadakanın zenginlik, mal, servet, para ile de alâkası yoktur.
Sadaka Ahsen-i takvim yaratılan bir insanın El GANÎ esmâsı ile yoğrulduğunun ifadesidir.
“Sadaka oruçtan efdaldir : Essadaka efdalul mine’s- siyam.”
Sadaka : Sözle, güzel laflarla, iyi hareketle, yardımla, dua ile, her şeyle olur.
Zekât emirdir.
Bu emre itaatin altında ALLAH’a hakiki iman ve peygamberi tasdik vardır. Bunların altında da HAKK olan ALLAH’ın rızası gizlidir.
Emrin yapılmaması düşüncesi imanın hakiki olmadığını ve ALLAH’a karşı isyan hâleti doğurur.
Ve insanda mesuliyet korkusunu kaldırır.
Zekâtı verilmeyen mal, servet, paranın verilmeyen kısmı da helâl değildir. Haram mıdır onu söyleyemem…
Namaz, oruç, hacc, zekât bunların hepsi dünyada kullara farz olduğunu bildiği hâlde bunları yapmadığından dolayı azab yoktur.
O azabı dünyada çeker.
Fakat zekât vermediği takdirde sorgu vardır.
Sorgunun sonu gelmez.
Azab çekilir biter.
Fakat sorgu öyle değildir.
Sorgunun sonu yoktur.
Ebediyen azabtadır.
Bu, sorgunun ismidir,
“Sadaka zekâtdan da büyüktür” Resûlü Ekrem.
Sadakadan hisse alınması için zekât emrolunmuştur.
Sadaka azaba müteveccihdir.
Mal, paraya değil…
Rızık artıklarından sadaka verilmez.
Eski pantolon, ayakkabı, ceket, ölü elbisesi ve malzemesi sadaka olmaz. Belki yardım olur.
Dünyada kalır.
Sadaka ahsen olmalıdır.
Sadak mânâ itibarı ile HAKK’ın Er REZZÂK olduğunu tasdik etmek, şükretmek, HAKK’ın emirlerine bilhassa zekâtın mikroskobik nüvesidir. Resûlü Ekrem sadaka kabul etmedi.
Niçin?
Kimsenin rızkına müdahale etmemek için…
18.3.1985 Pazartesi
Kaynak:
ALLAH Dostu Der ki III
MÜNİR DERMAN